Bebeklerin ve küçük çocukların ruh sağlığı için en elzem olan şey anneyle (ya da onun yerine geçen ve ona sürekli bakım veren kişiyle) her ikisinin de doyum ve keyif aldığı sıcak, yakın ve sürekli bir ilişki içerisinde olmasıdır. - John Bowlby
Bağlanma, temel bakım veren ile sağlıklı bir şekilde kurulduğunda içinde bulunduğumuz dünyayı keşfetmeyi ve ilerleyen zamanda karşımıza çıkan insanlarla sağlıklı iletişim kurabilmemizi sağlar. Bu sürecin sağlıklı bir şekilde tamamlanması annenin (temel bakım verenin), bebeğin ihtiyaçlarını zamanında ve doğru şekilde karşılayabilmesi, fiziksel, duygusal istismardan kaçınması, bebek ve çocukta oluşan tehdit algısını sakinleştirebilmesi ve rehber olabilmesi ile mümkündür.
Bağlanmanın davranışlar üzerindeki etkilerini pek çok çalışma ile ortaya konulmuştur.
René Spitz, kurumda kalan, annelerinin hiçbir teması olmayan, sadece temel bakımları sağlanan çocuklarda bir yılın sonunda anaklitik depresyon olarak tanımladığı yas tutma, olumsuz heyecan davranışları gösterme, hareket etme güçlüğü ve yetersizliği yaşama, iştahsızlık, uykusuzluk ve kilo kaybı şeklinde kendini gösteren bir bağlanma depresyonu yaşadıklarını saptamıştır.
Robertson ve Bowlby, hastaneye ya da bakım yurduna kabul edilmiş olan 1 - 3 yaşındaki çocukları izlemek üzerine tasarlanmış bir proje tasarladılar. Robertson’un gözlemlerinin sonuçlarını küçük çocukların anneden ayrılmaya tepkileri üzerine etkileyici bir makalede yayımladılar ve anneden ayrılmaya yanıt olarak üç evreli tipik bir düzen betimlediler: protesto, umutsuzluk ve inkar. İlk protesto evresinde kaygılı çocuk annesine güçlü bir gereksinim duyar ve onun yanıt vereceği beklentisiyle ağlar. Tanımadığı bir çevrede çocuğun kafası karışmış ve korkmuştur ve “sınırlı kaynaklarının hepsini harcayarak onu yeniden ele geçirmeye çalışır”. Bu evreyi tedrici bir şekilde ikinci umutsuzluk devresi izler, bu evre çocuğun umutsuzluğunun giderek artmasıyla karakterizedir. Artık annesini aktif bir şekilde aramamaktadır ve ağlaması “tekdüze ve aralıklıdır.” Hemşireler ve doktorlar bu dingin evreyi “yanlış bir şekilde, sıkıntının azalmasının göstergesi olarak düşünürler.” Üçüncü ve son inkar evresinde çocuk çevreye daha fazla ilgi göstermeye başlar ve bu “ekip tarafından bir iyileşme işareti olarak sevinçle karşılanır”; fakat görünürdeki bu iyileşme sadece çocuğun bir başa çıkma yoludur.
Mary Ainsworth, 12-18 aylık bebeklerin anneleri, çevreleri ve yabancılarla olan etkileşimlerini incelemek için "The Stranger Situation" deneyini gerçekleştirmiştir. Deneyde anne ve bebeği, yabancı bir ortama girmektedir ve ortama kısa bir süre sonra bir yabancı insan da dahil olmaktadır. Anne daha sonra bebeği yabancı ortamda bırakmakta ve bir süre sonra geri gelmektedir. Bu süreçte bebeğin keşif davranışları gerçekleştirip gerçekleştirmediğine, annenin yokluğuna nasıl tepki verdiğine ve anne geri geldiğinde sakinleşme/yatışma süresine bakılmıştır. Gözlemler sonucunda 3 temek bağlanma stili belirlenmiştir:
Güvenli Bağlanma: Annesi ile güvenli bağ kuran bebekler, yabancı ortamı keşfetmeye yönelik girişimlerde daha çok bulunmuş, yabancı ile tek kaldığında daha az stres belirtisi gözlenmiş ve anne geldiğinde daha kısa sürede yatışmıştır.
Kaygılı/Kararsız Bağlanma: Annesi ile kaygılı/kararsız bağ kuran bebekler, ortamı keşfetmeye ilgisiz kalmış, annesi gidince yoğun kaygı ve agresyon tepkileri göstermiş ve anne geri geldikten sonra da sakinleşmekte zorlanmıştır.
Kaygılı/Kaçınmacı Bağlanma: Bu bağlanma stilindeki bebekler ise, çevreye üstünkörü bir ilgi göstermiş, anne odadan gidince de gelince de pek fazla tepki göstermemiş ve anne ile temastan kaçınmıştır.
Bağlanma en basit haliyle okula başlama gibi anneden ayrı kalmayı içeren süreçleri etkiler. En uç boyutu ise Bağlanma Bozuklukları olarak ifade edilebilir.