Bilinçli farkındalığı, en basit haliyle, anda kalabilme sanatı olarak tanımlayabiliriz. Zihnimizin geçmiş ya da gelecekle değil, içinde bulunduğumuz anda olması anlamına gelmektedir. “Keşke öyle yapmasaydım” ya da “istediğim gibi bir iş bulabilecek miyim” diye düşünürken, yaşadığımız an elimizden akıp gider; hakkını vererek yaşamayı unutmuş oluruz. Bu durumun bir sürü olumsuz sonucu vardır. Biz şu an için yemek yeme alışkanlığımıza odaklanalım. Ne yediğimizin, ne kadar yediğimizin farkına bile varmadığımız onca öğünü şöyle bir değerlendirelim.
Eve geldiniz. Bütün gün yaşadıklarınız canınızı sıkmış. Yemek hazırlamakla uğraşacak enerjiniz yok gibi hissediyorsunuz. Sevdiğiniz dizinin bir bölümünü açıp karşısına geçiyorsunuz. Maksat zihniniz uzaklaşsın. Elinizde de bir paket cips... İzlemeye başlıyorsunuz. Bölümler peş peşe oynarken siz de koca bir paket cipsi bitirdiniz! Farkında bile değildiniz. Kendinizi suçlu hissedip akşam yemeğini atlamaya karar veriyorsunuz. Bu hikayede, kendimizden bir parça bulma ihtimalimiz yüksek. Yaşadığımız stresle ilgili oturup düşünmek, kaynağını anlamaya çalışmak, günümüzü değerlendirmek genellikle tercih etmediğimiz bir yoldur. Zor duygular, yüzleşmek yerine uzaklaşmaya, unutmaya, geçiştirmeye çalıştığımız şeyler olur. Oysa bu tarz bir yaklaşımın bize zararı çoktur. Yüzleşmediğimiz her şey büyüyerek bizimle kalır.
Hikayedeki bir diğer nokta da andan uzaklaşmayı seçtiğimizde, yediğimiz şeyin farkında olmamamızdır. Hiç düşünmeden, bilinçli bir tercih olmaksızın elimize aldığımız abur cubur tarzı besinler, yine düşünmeden, zihnimiz başka yerlere gitmişken yenildiğinde; ortaya benzer tablolar çıkar. Yediğimizin tadını alamayız, doyduğumuzu fark etmeyiz. Bu tarz bir atıştırma alışkanlığı olan insanların sağlık problemleri yaşama ihtimali ne yazık ki oldukça yüksektir.
O halde farklı bir şey denemenin zamanı gelmiş olabilir. İçinize dönün; canınız ne istiyor fark edin. Şimdi kendinize istediğiniz öğünü hazırlayın. Malzemelere dokunun. Dokularının nasıl birbirinden farklı olduğunu görün. Hepsinin rengi başka. Koklayın. Doğrarken ya da pişerken çıkan sesleri gerçekten dinleyin. Bu tür bir deneyim, yemek yapma işini daha keyifli bir hale getirebilir. Artık yemeye hazırsınız. Televizyonun önüne geçmeyin. Sevdiğiniz tabaklarla güzel bir sofra hazırlayın. Çatalınıza aldığınız lokmayı inceleyin. Az önceki o çeşitli malzemeler şimdi bir bütün. Kokusu başka… Çatalınıza alırken belki çıkardığı ses başka. Yavaşça lokmayı ağzınıza alın. Hızlı hızlı çiğneyip yutmaktan kaçının. Ağzınızda bir süre kalmasına izin verin. Tadını alın. Dilinizdeki hisse odaklanın. Şimdi yavaşça çiğneyin. Çiğnedikçe ağzınızda dağılışını, aromasını fark edin. Hazır olduğunuzda yutun. Durun ve bu farklı deneyimin sizde bıraktığı hissi değerlendirin.
Elbette gündelik yaşam içinde her zaman böyle bir ritüele fırsat olmayacaktır. Yine de her zamanki yeme kalıbınızı kırmanız, ilerisi için olumlu bir adımdır. Bunda sonrası için de, bu kadar detaylı olmasa bile, durup yavaşlamayı kendinize hatırlatabilirsiniz. Hayat, kendi belirlediğimiz hızda akıp gidebilir. Bunu sadece hatırlamamız gerekiyor. Yemek yemek gibi en temel ihtiyaçlarımızdan birisi için, dilediğimiz kadar zaman ayırmak da en doğal hakkımız. Emin olun; keyifle yiyeceğiniz öğünler, fazladan ayırdığınız o dakikalara değer!
Uzman Klinik Psikolog Dr. Irmak Atak