ALEYNA AVŞAR
Uzaklarda bir köyde kocası, çocuğu doğmadan önce ölmüş, tek başına yaşayan hamile bir kadın varmış. Kendisine arkadaş olması açısından dağda yaralı olarak bulduğu bir gelinciği evinde beslemeye başlar. Gelincik kadının yanından bir an bile ayrılmaz olur. Her ne kadar evcil bir hayvan olmasa da, oldukça uysallaşmıştır. Bir kaç ay sonra sonra kadının çocuğu doğar. Tek başına bütün zorluklara göğüs germek ve bakmak zorundadır. Günler geçer ve kadın bir gün bir kaç dakikalığına da olsa evden ayrılmak zorunda kalır. Gelincik ile bebek evde yalnız kalmışlardır. Aradan biraz zaman geçer ve anne eve döner. Kapıda gelinciğin kanlı ağzını görünce "korktuğum başıma geldi" diye düşünür. Çıldırmışcasına gelinciğe saldırır ve oracıkta öldürür hayvancağızı. Tam o sırada içeride ki odadan bebeğin ağlama sesini duyar. Anne odaya yönelir ve odada beşiği, beşiğin içinde ki bebeği, bebeğin yanında parçalanmış olarak duran yılanı görür.
Einstein bir sözü vardır; "İnsanlardaki ön yargıyı parçalamak atomu parçalamaktan çok daha zordur."
Bende diyorum ki toplumumuzun en önemli sorunu önyargılarımızdır. Sorgulamadan, irdelemeden, nereden geldiğini düşünmeden inandığımız kalıp yargılarımızdır. Bütünü objektif algılamanın en önemli yolu sorgulamaktan geçer. Görünüm bulan ve bu kalıp yargılar sonucu ortaya çıkan tutum ve davranışlar önyargı olarak adlandırılmaktadır. Bilişsel olarak kalıp yargılara sahip olan bireylerin her zaman önyargılı tutumlar ortaya koymadığı bazı araştırmalarda görülmüştür.
Akhtar; ön yargıların temelinde daha çok cehaletin değil, bilerek görmezden gelmenin yani yadsımanın yattığını bu nedenle de ön yargılı tutumların bireylerin duygusal ihtiyaçlarına karşılık veren inançları doğrultusunda geliştiğini belirtmektedir.
Parens' de ön yargıların kökenini anlamak için duygusal süreçlere işaret etmektedir.
Halstead bazı ön yargıların bilgisizlik nedeniyle oluştuğunu ve eğitim ile düzeltilebildiğini, ancak bazılarının ise gerçeklere ya da bilgilendirilmeye rağmen değiştirilmediğini bunların da bireylerin iç dünyası ile sıkıca bağlı olduğunu belirtmektedir. Değiştirilemeyen ve kötü huylu özellikler gösterilebilen ön yargıların kaynağı olarak birçok yazar duygusal dünyayı işaret eder. Bazı ön yargılar bilgi verilerek düzeltilirken, bazı ön yargılar her türlü bilgiye rağmen varlığını korumaktadır. Bu tarz ön yargıların kişi ile duygusal bir bağlantısı olup olmadığını saptamak için bireysel ve geniş grup kimliklerinin gelişim basamaklarına, bu basamaklarda ki örtük veya bilinç dışı süreçlere psikanalitik bir bakış açısı ile incelemek gerekir. Bu sayede bazı ön yargıların neden değiştirilemediği daha net ortaya çıkar.
Ön yargıların azaltılmasında eğitimin önemi yadsınamaz. Ancak her zaman istenilen sonucu vermez. Bunun nedeni ön yargıların sadece bilişsel değil aynı zamanda duygusal bir olay olmasıdır.
Ön yargı ve gruplar arası düşmanlığı körükleyen unsurlardan biri rekabet ise, bir diğeri de cehalettir. Ön yargı beslediğimiz grupların üyeleriyle birebir etkileşimimiz çoğu zaman sınırlıdır, onları tanımayız. Haklarında bu kadar genellemelere gidebilmemizin sebebi de budur. Oysa bu gruptan insanlarla iş ya da arkadaşlık gibi bağlamlarda daha çok vakit geçirdikçe ön yargı azalır. Ancak gruplar arası temasın ön yargıyı azaltmada etkili olabilmesi için olumlu geçmesi gerekmektedir. Yani iki grubun üyeleri rekabet yerine ortak amaçlarla birlikte çalışmayı kabul etmesi gerekir. Aksi taktirde olumsuz etkileşimler ters tepecek, ön yargı ve düşmanlığı daha da azaltacaktır.
Diğer taraftan ön yargıları azaltma konusuna olumlu bakılmalıdır. Çünkü olmayan belki de gerçekleşmesi mümkün olmayan konular üzerinde ön yargıyla tartışmak faydasızdır. Gerek olaylar gerekse şahıslar hakkında erken karar vermek sonu pişmanlıkla bitecek tatsızlıklara sebep olabilir. Yani geçmiş tecrübelerimizi bugüne taşıyoruz ve bugünde aynısı olacakmış gibi kişilere olaylara karşı ön yargı besliyoruz. Bunun yerine her yeni güne, her şahısa, her olaya şans vermeliyiz. Ya da ön yargılara sebep olacak olayları bir köşeye bırakıp "geçmişte böyle bir olay yaşandı ama bugüne bir şans vermeliyim, anda kalabilmem için bugüne devam etmeliyim." diyebiliriz. Eski dosyalarımız ile yeni dosyalarımızın ismi bile farklılık gösterirken eski dosyalarla hayata bakmak bizi andan uzaklaştırır, geçmişte yaşadığımız olaylara kitlenip kalırız.
İlk defa gördüğümüz bir insan ya da karşılaştığımız bir durum hakkında söz söylemekte aceleci olmamalıyız. İnsanları ve olayları gözlemleyip, sentez yapabilmeliyiz.
Hayatı analiz ederken etiketlemelerden kaçınıp, an da kalıp yolumuza devam etmeliyiz. Ön yargı yanlış anlamaya ve yanlış anlaşılmaya da sebeptir. Bu yüzden hislerimizi, yargılarımıza aktarırken tek taraflı düşünmemeliyiz.